Kırmızı renkli yazılar Latin alfabesi ile Kuran’ı Kerim; Mavi renkli yazılar Mealler; Siyah renkli yazılar Benim bu meallerden anladıklarım;
————————————————————————————————————————————–
(tan vakti) (Resmi Mushaf: 89 / İniş Sırası: 10)———-
Bismillahirrahmanirrahim
1-Vel-fecr(i)
-Tanyerinin ağarmasına ant olsun
-Ant olsun tan yerinin ağarma vaktine,
-Ant olsun sökmekte olan şafağa
Sabahın ilk aydınlanma zamanına ant olsun.
(Her sabah, havanın aydınlanmasına yemin ediyor. Biz insanlara normal bir olay gibi gözüküyor. İşin içinde çok büyük olaylar olduğuna işaret ediyor. Dikkat ederseniz güneşin doğuşuna demiyor, havanın aydınlanmasına diyor yani karanlık gidiyor, ışık geliyor. Işık bir yerlere çarpmasaydı onları görmezdik. Üstümüzde hava ve havanın içendekiler olmasaydı aydınlık olmazdı. Işık ancak yansıdığı zaman aydınlanır. Acaba ilk ışık dalgalarının atmosfere çarpması ile ne gibi olaylar başlıyor. Buraya bizim dikkatimizi çekiyor)
(Not; Bazı doğal kimyasallar, güneş ışığı ile reaksiyona girerek birtakım maddeler üretirler. Bu maddeler, havayı sisten ve kirletici parçacıklardan temizler. Güneşten enerji emen bu kimyevi maddeler, sis ve diğer kirletici partikülleri parçalayıp onları zararsız moleküller haline getirerek, havayı temizler. Buradaki ilginç olan nokta güneş ışınlarının sadece canlıların nefes almasını zorlaştıran zararlı parçacıkları moleküllere ayırarak parçalaması, yararlı kimyasallara ise hiçbir zarar vermemesidir. Kuşkusuz bu durum, üstün akıl sahibi Yüce Allah’ın insanlara bahşettiği nimetlerden sadece biridir)
2-Ve leyâlin ‘aşr(in)
–Ramazanın son on gününün gecesine veya Zilhiccenin ilk on gününün gecesine veya Muharremin ilk on gününün gecesine
-On geceye,
-On geceye (Zilhicce ayının ilk on gecesine yahut Ramazan’ın son on gecesine
On geceye.
(Kuranı kerim daha yeni iniyor, Ramazan diye bir şey yok bilinmiyor. Buradaki 10 gece, her şafaktan sonra gelen ilk 10 gece mi diye düşünürsek, her gün şafak oluyor, o zaman, her gecede on günün ilk gecesi olur. On gecede olup biten bir şey. Bir sonraki ayete bakalım. Bu surenin de onuncu süre olduğunu dikkate alalım)
3-Ve-şşef’i vel-vetr(i)
-Çifte ve teke,
-Ant olsun Kurban Bayramı gününe, ant olsun eşli yaratılan, birlikte yaşama ihtiyacı duyan mahlûkata, ant olsun Arife Gününe, ant olsun eşsiz, tek yaratıcıya, Allah’a!
-(Yaratılan bütün eşyadan) çifte ve teke
Çifte ve teke.
(Yemine değer şeyler devam ediyor. Daha Kurban Bayramı diye bir şey yok. Buradaki çifti ışık ve karanlık olarak alabilirim. Önce ışığa yemin sonra karanlığa yemin şimdi çift e yemin olduğu için ” Işık ve karanlık” yan yanadır. Boşlukta iki elma var diyelim. Bir elmaya ışık vursa diğerine vurmasa ışığın vurmadığı o elma bize yok gözükür. Bize orada tek elma var gibi gözükür. Ama gerçekte çift elma vardır)
4-Velleyli iżâ yesr(i)
-Yola koyulduğu zaman geceye.
-Akıp-gittiği zaman geceye-
-Ant olsun hayırlı işler yapılan, Salih ameller işlenen, yol katedilen, ilâhî rahmetten faydalanılan, karanlığı dağılan gecelere!
Gitmekte olan geceye,
(ışık yavaş yavaş sönerse, sonunda orada hiçbir şey yok gibi gözükür. Tek, çift kaybolur.)
5-Hel fî żâlike kasemun liżî hicr(in)
-Nasıl, bunlarda akıl sahibi için bir yemin var mı?
-Bu antta büyük bir şey yok mu aklı başında olana?
-Nasıl, bunlarda, kötülüklere karşı kendisini dizginleyebilecek akıl sahibi biri için yemin var, değil mi?
İlim adamları bu zaman dilimlerinde yemin değeri taşıyan bir şey görmüyorlar mı? (Gecenin bitme zamanı – Çifte, Teke – On geceye – Fecir vaktine -) benim için çok zor olan bu ayetler akıl sahipleri için araştırılacak, içinden bilimsel veriler çıkarılacak ayetlerdir. Niye ant ettiğini anlayacakladır)
6-Elem tera keyfe fe’ale rabbuke bi’âd(in)
-Görmedin mi, Rabbin nasıl (azab) etti (Hûd peygamberin kavmi) Âd’a:
-Görmedin mi ne yaptı Rabbin, Ad kavmine?
-Bilmez misin Rabbin neler yaptı Âd halkına
Ey, ilim adamı, Ad kavmini araştır nasıl yok olduklarına bak. Onlara ne olduğuna bakarsan üste ne demek istediğimi anlarsın. (Cenabı Allah’ın kanunlarını bozmaya çalıştılar. Hz. Hud bir resuldü. Yani seçilmiş ilim adamıydı. Gelen felaketi insanlara söyledi ama onlar inanmadılar. O felaket araştırılırsa ışığın, karanlığın, çiftin tekin ve 10 gecenin manalarını anlayabiliriz diye düşünüyorum)
7-İrame żâti-l’imâd(i)
-Muhteşem sütunlarla dolu İrem’e ne yaptı?
-Sütunlarla dolu İrem’e,
-O direk gibi (uzun boylu insanlardan ibaret) İrem kavmine?
Medeniyette çok yükselmiş koca koca sütunlu binalar yapan İreme.
8-Elletî lem yuḣlak miśluhâ fî-lbilâd(i)
-Öylesine bir şehirdi ki yaratılmamıştı eşi şehirler arasında
-Ki beldeler içinde onun benzeri yaratılmamıştı.
-ki, insanlık tarihinde bir benzeri dahi o güne kadar inşa edilmemiştir
Benzersiz bir şehir, onun benzeri başka bir şehir yoktu. (Yüksek sütunlu binalar, medeniyetin ileri olduğu bir kavim. Burada sanki o sütunlar ile tabiata verdikleri bir zarar, onların felaketine sebep olmuş anlaşolabilr)
9-Ve śemûde-lleżîne câbû-ssaḣra bil-vâd(i)
-Ve vadileri oyan, kayaları kesen Semud’a.
-Ve vadilerde kayaları oyup biçen Semud’a?
-Ve ne yaptı vadide kayaları oyan Semud kavmine?
Ve vadilerde kayaları oyan Semud’a
10-Ve fir’avne żî-l-evtâd(i)
-Ve direk gibi sağlam kumandanları olan Firavun’a?
-Ve kazıklar (ehramlar) sahibi Firavun’a?
-Ve kazıklar sahibi Firavun’a.
Ve kazıklar (piramitler) sahibi Firavun’a.
11-Elleżîne taġav fî-lbilâd(i)
-Öylesine ki azdılar şehirlerde.
-Ki onlar, şehirlerde azgınlaşmışlardı.
-Bunlar, ülkelerde azıp zulmetmişlerdi.
Bunlar ülkelerinde zalimlerdi. (Ortak yardımlaşarak, takva üzerine, kadın erkek çalışmıyorlardı)
12-Fe-ekśerû fîhâ-lfesâd(e)
-Derken bozgunculuğu çoğalttılar oralarda.
-Böylece oralarda fesadı yaygınlaştırmış-arttırmışlardı.’
-Ve oralarda bozgunu çoğaltmışlardı.
Oralarda kötülüğü, zalimliği, kıskanşlığı çoğaltmışlardı.
13-Fesabbe ‘aleyhim rabbuke sevta ‘ażâb(in)
-Derken Rabbin de onlara bir azap kamçısıdır, yağdırdı.
-Bundan dolayı, Rabbin, onların üzerine bir azab kamçısı çarpıverdi.
-Bu yüzden Rabbin, üzerlerine azap kamçısını yağdırıverdi.
Sonunda karşılığı olan felaket oonlara geldi çattı.
14-İnne rabbeke lebilmirsâd(i)
-Rabbin elbette onların davranışlarını ve amellerini gözetlemekte, denetlemektedir
-Çünkü Rabbin tam gözetleme yerindedir / tam bir biçimde gözetlemektedir.
-Kuşkusuz Rabbin her an gözetlemededir
Rabbinin sünneti (doğa kanunlarından) kaçınılmaz oldu. (Samut kavmi, Firavun, Bunların hepsi Allah’ın sünnetine, nizamına aykırı, zıt hareket ettikleri için kendi felaketlerine sebep oldular. Kim tabiat kanunlarına aykırı bir şeyler yaparsa bilsin ki, o çalışmaz kendi helakına sebep olur.)
15-Fe-emmâ-l-insânu iżâ mâ-btelâhu rabbuhu fe-ekramehu ve na’’amehu feyekûlu rabbî ekramen(i)
-İnsan, öyle bir mahluktur ki Rabbi, onu sınadı da büyüttü, ve nimetler verdi mi, Rabbim der,
layıktım da büyüttün beni.
-İnsan böyledir; Rabbi kendisini deneyip de ona cömert davranır, nimet yağdırırsa: “Rabbim bana ikramda bulundu.” der.
-İşte, Rabbi, insanı imtihan edip de ikramda bulunduğunda, nimetlere boğduğunda, refaha erdirdiğinde:“Rabbim bana ikramda bulundu. Der.
İlim çalışmalarında, araştırmalarında maddiyat ve mülk edinmede başarıya ulaştı mı insan, Rabbim bana akıl, zekâ, imkân verdide buldum, yaptım der.
16-Ve emmâ iżâ mâ-btelâhu fekadera ‘aleyhi rizkahu feyekûlu rabbî ehânen(i)
-Ama Rabbi onu sıkıntıya uğratıp rızkını ölçüye bağlarsa: “Rabbim bana ihanet etti.” der.
-Ama ne zaman onu deneyerek, rızkını kıssa, hemen: ‘Rabbim bana ihanet etti’ der
-Ve fakat sınadı da rızkını daralttı mı, Rabbim der, alçalttı ben
Ama hataları, yanlışları yüzünden başarısız olursa kendisini değil Rabbini suçlar.
17-Kellâ(s) bel lâ tukrimûne-lyetîm(e)
–İş öyle değil, hayır; siz, ne yetimi ağırlıyorsunuz
-Doğrusu şu ki, siz yetime ikramda bulunmuyorsunuz.
-Hayır, hayır Allah’a karşı yaptığınız bu kötü zannın yanı sıra siz insanlardan yetimlere karşı da cömert değilsiniz
Sizde elinizdekileri, olmayanlarla paylaşmıyorsunuz. İmkânı olmayanlarla paylaşmıyorsunuz. Felaketlerin çoğu bundan ileri geliyor. (Öğrendiklerinizi öğretmiyorsunuz)
18-Velâ tehâddûne ‘alâ ta’âmi-lmiskîn(i)
-Yoksula yedirmek için birbirinizi teşvik etmiyorsunuz
-Birbirinizi, çevresi, çaresi olmayan yoksulların karnını doyurmaya teşvik etmiyorsunuz
-Yoksulun doyurulmasını teşvik etmiyorsunuz.
Yoksullar için yardım dernekleri kurmuyorsunuz. (Nasıl ki tabiat kanunlarına, Allah’ın sünnetine karşı hareket yapınca felakete uğruyorsunuz, sosyal hayatta da aynen Allah’ın kanunlarına sünnetine uymanız lazım. Uymazsanız onlar yüzünden de başınıza felaketler gelir)
19-Ve te/kulûne-tturâśe eklen lemmâ(n)
-Mirası, sınır tanımaz (helal, haram aldırmaz) bir tarzda yiyorsunuz.
-Mirası derleyip toplayıp yiyorsunuz.
-Mirası hak gözetmeksizin habire yiyorsunuz
Ananızdan, babanızdan, atalarınızdan, yetimlerden kalan mirasa saygı göstermiyorsunuz. Düşünmeden harcayıp, zarar veriyorsunuz.
20-Ve tuhibbûne-lmâle hubben cemmâ(n)
-Malı ‘bir yığma tutkusu ve hırsıyla’ seviyorsunuz
-Malı, devşirip depolanacak bir sevgiyle seviyorsunuz.
-Ve malı, alabildiğine seviyorsunuz
Malı mülkü kullanmayıp, istif yapıyorsunuz. (Yatırım yapmazsanız, Parayı bankada devamlı saklarsanız, herkes öyle yaparsa ticaret olmaz, yine felaketlere uğrarsınız. Okullar açılmaz, ilim çalışmaları olmaz.)
21-Kellâ iżâ dukketi-l-ardu dekken dekkâ(n)
-İş öyle değil, hayır, yer bir kere paramparça olup dümdüz bir hale geldi mi.
-İş böyle gitmeyecektir. Yer birbirine çarpılıp dümdüz hale getirildiğinde,
-Hayır. Yer çarpılıp parça parça dağıtıldığı zaman,
Evrenin ve dünyanın sonu geldiği, parçalandığı zaman.
22-Ve câe rabbuke vel-meleku saffen saffâ(n)
–Ve Rabbinin emri gelip çattı da melekler, saf saf oldu mu
-Rabbin gelip melekler saf saf dizildiğinde,
-Rabbin(in buyruğu) geldiği ve melekler dizi dizi durduğu zaman
Bütün çekici ve itici kuvvetler ortaya geldiği zaman.
23-Ve cî-e yevme-iżin bi-cehennem(e)(c) yevme-iżin yeteżekkeru-l-insânu ve ennâ lehu-żżikrâ
–Ve o gün cehennem, ortaya çıktı mı, insan, öğüt alır, anlar ama öğütün, anlayışın artık ne faydası var ona?
-O gün cehennem de getirilir. İşte o gün düşünüp anlar insan. Ama düşünüp hatırlamanın ona ne yararı var!
-O gün cehennem de getirilmiştir. İşte o gün insan düşünüp hatırlar. Ama hatırlamaktan ona ne (fayda) var!
İşte karşında o cehennem olan kara deliği gördüğün vakit, önlem almadığını, uyarıları dinlemediğini hatırlarsın. Ama ne faydası var.
24-Yekûlu yâ leytenî kaddemtu lihayâtî
-Der ki: ‘Keşke hayatım için, (önceden bir şeyler) takdim edebilseydim
-Der ki: “Keşke şu hayatım için önden bir şeyler gönderseydim.”
-Der ki: “Ah keşke! (Bu) hayatım için önceden bir şeyler göndermiş olsaydım!”
Bende diğer insanlar gibi hazırlansaydım. Onların deneylerinde, çalışmalarında maddi ve manevi yardımda bulunsaydım, sosyal eşitlik ve refah için çalışsaydım dersin.
25-Feyevme-iżin lâ yu’ażżibu ‘ażâbehu ehad(un)
-Derken o gün öylesine bir zamlandırır onu ki kimsecikler, o çeşit azap edemez
-O gün hiç kimse O’nun azabı gibi azap edemez.
-O gün, O’nun cezası gibi bir cezayı kimse veremez
Hiçbir azap, hiçbir felaket kara deliğin şiddeti kadar şiddetli değildir.
26-Velâ yûśiku ve śâkahu ehad(un)
–Ve öylesine bağlar onu ki kimsecikler, o çeşit bağlayamaz
-Ve hiç kimse O’nun vurduğu bağ gibi bağ vuramaz.
-Hiçbir kimse Allah’ın bağladığı prangalar, zincirler ve kelepçelerle bağladığı gibi bağlayamaz.
Hiçbir çekim kuvveti o kara deliğin çekimi kadar şiddetli değildir. O bağdan (çekim kuvvetinden) kurtulmak zordur.
27-Yâ eyyetuhâ-nnefsu-lmutme-inne(tu)
-Ey iyiden iyiye inanmış, şüpheden kurtulmuş can
-Ey sükûna kavuşmuş benlik!
-Sen de, ey sorumluluklarını yerine getirerek, samimiyetini ispat ederek huzura eren kişi!
Ey sen, Resulün ihtarlarına (Kurana) aldırmış, öğütlerini dinleyerek Okumuş, bilgi edinmiş, önlemlerini almış insan,
28-İrci’î ilâ rabbiki râdiyeten merdiyye(ten)
-Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak dön.
-Dön Rabbine, razı etmiş ve razı edilmiş olarak.
-Dön Rabbine O’ndan razı olarak ve rızasını kazanmış bulunarak
Başarılı bir şekilde geç o kara delikten, çık ak delikten, sonsuz yaşama geç.
29-Fedḣulî fî ‘ibâdî
-Artık katıl kullarımın arasına
-Gir kullarımın arasına.
-Haydi, gir (Salih) kullarımın içine
Senden önce de buradan geçenler oldu, hadi onların arasına gir.
30-Vedḣulî cennetî
-Ve gir cennetime
-Gir cennetime.
-Cennetime
Sizler için hazırladığım gir bu yeni evrenine. (İnşallah…)
